Şiir Ansiklopedisi: Üçüncü Yürek Harbi

Üçüncü Yürek Harbi


Üçüncü Yürek Harbi


Bütün insanlığa etki edecek kudrette bir cümle kurmak isterdim. Tüm lisanlarda yalnızca tek bir manaya gelmesini ve buna en çok da senin inanmanı… 


Düşmanlarımın hepsi gibi, sen de keskin nişancıydın 
Kurşuna falso verebilen katillerdendin hatta sen 
Namlunu, ordularımın en ön safında duran 
Herkesin ardına siper aldığı yüreğime doğrultmuşken 
Küçük bir el çabukluğuyla, ruhumu vurandın! 


Cesedimi çiğnemen gerekti 
Bu yıkık dökük savaş alanından zayiatsız çıkman için 
Öyle de oldu… 



Sen ki yalnızdın, özümüzdeki bu harbe hiç ittifakın olmadan 
Hiçbir destek güce ihtiyaç duymadan katılmıştın 
Biliyordun seninle giriştiğimiz bu büyük cenkte 
Gözümü dahi kırpmadan uğrunda ölüme yürüyebileceğimi 
Kendi sıktığım merminin hedefi haline gelebileceğimi 
İsabet alan alt benliklerim olsa da 
Katiyen sıhhiye çağırmayacağımı, biliyordun… 
Daha önce hiçbir adaşı tahta oturmamasına rağmen 
Üçüncü sıfatını alarak tarihe geçen o devrik kraldım sanki 
Hıyanetin revaçta olduğu göt_laleli bir devir kapanırken; 
“Beni sevin hanımlar! 
En az iki kere bıçak altına yatmayı garanti ederim 
Tatmin edici olmazsa eğer kesici aletim 
Etiniz aynen iade olunacak yemin ederim! ” benzeri 
Zevke sefaya düşkün, mazoşizm yanlısı şiirler yazıyordum 
Şiir belki de, parça parça acılardan 
Bütün bir yara oluşturmaya çalışmaktı 
O çalkantılı günlerde ben, aşkın iç tüzüğü gereği 
Mazime ait her şeyi, kalemimden dahi saklıyordum! 


Sen ki itikatsızdın, sana bahşedilen onurun farkında değildin 
Tüm o mezardan bozma mevzilerden bir bir geçtik 
Güzergâhındaki alaca şehirleri hasım bellerken 
Uzun uzadıya giderken sen! 
Yanına katık olarak en çok da beni almıştın 
Sen ki alınyazısızdın, yolumuzdaki badireleri ustaca atlattın 
Bu asırlık hasretle birbirimize varmadan 
Bu asırlık hasretle tenimizdeki ötekileri öldürmeden 
‘Huzur’ kelimesini anman imkânsızdı senin 
Oralardan, o çetrefilli cephelerden birlikte geçtik 
“Beni aklından çıkarma, başka sığınağım yok.” demiştim 
“Kış, bu sene sert geçecek.” diye yanıtlamıştın 
Şaşırmıştım tabii, henüz temmuzdaydık 
Ne gariptir ki, ortalık kar kıyametti! 
İstanbul’u işgal eden Boğaz enfeksiyonlarının 
Meksika usulü bir komplo olduğu rivayet edilmekteydi 
O sıra sen, Cecilia! 
Biliyordun, adın gibi biliyordun… 
Güzelliğin çağımızın en ürkütücü hastalığıydı! 
“Her yerde yar var, kalbim senin bu gece.” şarkısını mırıldanırken 
Senin sesinden, sıcak bir şeylerin aktığı sol göğsüm 
Fazlasıyla misafirperver davranmıştı armağan ettiğin ecele 
Tüm o koleksiyonluk 45’liklerin kemiklerini sızlatsa da 
O günlerde dudaklarımızda nostaljik bir sözcüktü, tebessüm… 


Yara bere içinde kalmıştı müşterek düşlerimiz 
Şahadet getirmeden ayrılmak, sevenlere yakışmazdı 
Adınla ant verdim Allah’a! 
Korkma Cecilia, basmalıydın o tetiğe 
Yoksa nasıl bağımsızlığını ilan edecekti ellerin 
Saçların nasıl göndere çekilecekti allı şallı! 
Gözlerin bir ulusun övünç kaynağı olur muydu yoksa 
İkimizi kanla bağlayanlar, ikimizi kana bulayanlardı 
Kanla bastık adımlarımızı toprağa, yemin mahiyetinde 
Dost da düşman da ayağa bakıyordu artık neticede 
Ayağa düşmüştü her şey! 


Elbette onların stratejisi tamamen 
Birbirimizin canını acıtmamız üzerineydi 
Tüm bu kimlik bunalımlarının tam ortasında 
Tüm bu sen-ben arbedesinde, ziyadesiyle sevmiştim seni 
Cesedimi çiğnemen gerekirdi evet, benden gitmen için… 
Öyle de oldu! 


Bütün insanlığa etki edecek kudrette bir cümle zihnimi sarstı işte, sen de bunu tekrarla şimdi o barut kokan sesinle; 


Aşkta sulh, yürekte sulh!

Özgür Gümüşsoy