Şiir Ansiklopedisi: Renklilerden Ayrılan Beyaz Gece’ye Şiir

Renklilerden Ayrılan Beyaz Gece’ye Şiir


Renklilerden Ayrılan Beyaz Gece’ye Şiir


Sanki gece, avlusuna almış dolunayı gizliden gizliye 
Perşembeyi cumartesiye bağlıyorlar beraber 
Herkes uyuyor, hepsi de güya Tanrının güvencesinde! 
“Bugün günlerden ne? ” desen; herkes’ler uyuyor 
Peki bu ömür hırsızlığı değil de ne? 


Takvimlerde bilhassa es geçilen o iki kış günüydük 
Ama çok güzeldik… 



Kar taneleri ile piyano tuşları arasındaki renk uyumu 
Yine gözünden kaçıyor şu meşhur damdaki piyanistin 
Hayır o kemancı falan değil, üstelik de kör! 
Ne kayıp notaları görüyor ne de sol anahtarını 
O hicaz şarkının dışında bırakılıyoruz sürekli, efkâr kapımızda! 
Haciz getirilmiş bütün kişisel avuntularımıza 
Alacaklı gibi çalıyor vaktimizi, hissel mevzuatlar 
Dolunay, dolu kısmına bakmaktır bir rakı bardağının… 
Gökyüzü de şişedeki gibi durmuyor 
Sokak ise tamamen, hüznü sek tüketmeye taraftar 
Her yerde kar var, kalbini siktir et bu gece! 
“O şiir senin bu şiir benim…” diye dolanırken sen 
Kelimelerimin kombine biletlilere ayrılmış tribünlerinde 
Geçiyoruz içi boşaltılmış manalardan el birliğiyle 
Taraf olmak deyince, elini sol göğsüne götürmüyor artık hiç kimse! 
Herkes uyuyor, herkes’ler harfiyen uyuyor ‘gaflet’ sözcüğüne! 



Işık hızından arda kalan o iki beyaz gölgeydik 
Ama çok güzeldik… 


Geçiyoruz el birliğiyle, mananın hafifliğinden 
Ceplerimizde hem lahana turşusu hem de perhiz reçetesi 
Selamsız geçiyoruz, sahib-i meçhul salalardan 
Malum ya yazarlarımızı usulen sırtlarından kurşunluyor 
Peşi sıra adlarını veriyoruz büyük bir övünçle 
Katilliği erken yaşta aşıladığımız çocuklarımızın 
Hep o biraz buruk, hep o öksüz oyun parklarına 
Bu heybetli ülkenin bilincini yitirme törenleri esnasında 
Eski bayramlardan bahsediyoruz nerdeyse deli cesaretiyle 
Şeker toplama rekorları, ev yapımı baklavalar… 
Kızkaçıran’lar filan hani 
Hemen aklıma kendi çocukluğum geliyor böyle anlarda 
Bazı zaman evin dahi yolunu bulamazken 
Aklıma nasıl geliyor, inan ki bilmem 
Geçiyoruz şuursuz bir hikâyenin içinden, el birliğiyle 
Durduk yere kahraman durduk yere ziyan oluyor 
Özgürlüklerine bir hayli düşkün 
Ve hâlâ suç unsuru teşkil eden o Uğur’lu düşüncem! 


İlk randevularına tesadüf eseri çıkan iki beyaz fahişeydik 
Ama çok güzeldik… 


İsmini Beatles’tan ödünç almış o kafede 
Köşede ihtiyar bir gramofon –ki gram sesi sedası yok! 
Duvarlarda 'The Wall' gibi Pink Floyd posterleri 
Bir de belki Scarface afişi ve Tony Montana’nın suratsızlığı 
İkimiz de üşümüşlüğümüzle oradayızdır kesin 
Sıcak çikolata söylenir, sırf ortam ısınsın diye belki 
Kar kıştır da hem; “*-Hastayım sana! 
-Gesmis olsun...” diyalogu masada hiç sırıtmamaktadır 
Pencereden dışarıyı izleyerek bir çıkış ararsın bu sevdaya 
“Ben hemcinslerinin oyun hamuru olmadım hiç 
Yüreğim öyle kolay şekil almaz! ” diyerek kozunu öne sürersin 
Sıfırın altındayımdır, sıfırın da koynuna girmişimdir ben 
Keza benim tüm soğukluğum da bu sebeptendir 
Zaman zaman evin dahi yolunu bulamazken 
Ciğerime kadar nasıl sokulursun, inan ki bilmem 
“Kadın tenlerini tek tek damıtarak 
Ölümsüzlüğün şiirini kaleme alıyorum 
Suyun ısınıyor senin de, haberin olsun.” derim örneğin 
Gülersin, gülüşün caddeleri de günaha sokar muhtemelen 
Ah sen yok musun sen, bu meczup beden alacağın olsun! 


Uzay mekiklerine kafa tutan o iki beyaz kargaydık 
Ama çok güzeldik… 


Hani ayda yürüyüp izini belli etmeyen o adamlardandım 
Mesafeliydim Houston’la, aramızdan su da sızardı muhakkak 
Bence asıl uzayda yaşam vardı! 
Taa fezalardan dahi çıplak gözle görülebilen 
Emsallerinden vücut kıvraklığıyla ayrılan bir yapıdaydın sen 
Çin Seddi gibi uzanırdın yatağımın yüzölçümüne 
Galaksinin pür dikkat takip ettiği bir sevişmede 
Birbiriyle birebir aynı olan iki kar tanesini aradık durduk 
Tenlerimizin bilime adanmış tüm serbest bölgelerinde 
Aşk böyleydi işte, olmayana yol bulmaktı biraz da 
Herkes’ler uyuyordu, “Zifir-i Nefes” melodisiyle 
Bağıracak olduk tam da onlara uyanın diye 
Çünkü hicaz bir şarkının kapısında resmen ölüyorduk 
Damdaki piyanist, serçe parmağıyla ifşa ederken o geceyi 
Anımsar mısın bilmem, sanki olduğumuz yerde 
Sanki biz seninle, rakının da verdiği o şevkle 
‘Orgazm’ adlı gezegene doğru hızla mesafe kat ediyorduk! 


İki kara zarf gibi, çekmecenin en arkasında bekletilen 
Tanrının mazisini aydınlatacak o iki beyaz ayıptık! 
Özenle saklandık ama inan ki çok güzeldik… 




*”Ağır Roman” filminden bir replik…

Özgür Gümüşsoy